7 Ekim 2025 Salı

Fasa Fiso Bakanlığı

   Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı diye bir bakanlığın olması (özellikle “Aile” kısmının) abes bir durumdur tamamen. Aile ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıdır tıpkı din ve devlet işlerinin laiklikle birbirinden ayrıldığı gibi (gerçi o da sözde ayrı hatta Diyanet İşleri Bakanlığı'nın da olması abes bir durumdur). Çünkü bu bakanlık artık öyle rezil bir hâle geldi ki yakında telefonlara “İkinci bir emre kadar Mustafa Ceceli ve Sinan Akçıl dışında müzik dinlemek yasaklanmıştır” diye mesaj gelse şaşırmayacağım ama küfredeceğim zaten şimdi ve de geniş zamanlarda ettiğim gibi. 

  Aslında kapatılması gereken bu bakanlığın ismi -madem kapatılmıyor- “İşsizlikten ve Yobazlıktan İş Üretme Bakanlığı” veya “Lan Yürü Git İşine Bak Bakanlığı” ya da “Bizim Kafadakilere Devlette Yer Bulma ve İş Edindirme Bakanlığı” olarak değiştirilmeli. Böylelikle mecaz anlamlar esas anlamını da bulur. 

15 Ağustos 2025 Cuma

Kendini Kurtarmış Çocuklar

   “Kendini kurtarmış, kendini kurtarmış...”

    İyi(!) bir meslek sahibi olan herkes için bu söyleniyor.

   Aslında kimsenin kendini kurtardığı falan yok bu ülkede. Bir birey aklına gelen bir şeyi rahatlıkla söyleyemiyorsa bu hayatta yenik düşmüş demektir. İstediğiniz kadar paranız olsun; özgürlük olmadı mı bir zavallısınız.

  


   Aslında direndiğimiz şey (2025 senesi ile hâlâ da devam etmekte olan) sadece bir diktatoryal rejim değil; koca bir kültür. 

   Bize parmak sallayanlar her yerde. Hükümette diktatör, evde anne-baba, okulda öğretmen, iş yerinde müdür-patron...


   Bu “kendini kurtarmış çocuklar”ın geçmişi çok eskiye dayanıyor.

   Hatırlarsınız, sokakta, sosyal medyada, televizyonda ve birçok yerde bir şeyler satarak kazanç sağlayan çocuklar hep pohpohlandı, “vay be daha şimdiden ekmeğini taştan çıkarıyor” dendi, yaptıkları aldatmacalar “akıllılık, zekilik, iş bilme” olarak görüldü. Ama hiçbir zaman düşünce üreten, farklı düşünen, icatlarda bulunan çocukların pohponlanıp el üstünde tutulduğunu, övgüler dizildiğini göremezsiniz. İşte, başarıyı, saygınlığı ve zekayı sadece para kazancına indirgemek, değeri sadece para ile ölçmek bugünkü sorunlarında kaynağı oldu ve geleceğin de sorunu olacak çünkü bu davranış-algılayış-yaşayış biçimi, mevcut kültür oldu.

  İşte, o zeki(!) çocuklar şimdi kendini kurtarmışlığa tarif etti. Diğer düşünen, kitap okuyan, farklı çocuklar ise para kazanamadıysa eğer; aşağılamaya, ötekileştirilmeye, değersizleştirmeye terk edildi kültür tarafından.

30 Temmuz 2025 Çarşamba

Kutsal İncirin Tohumu


  Türkiye'deki haksızlığa, hukuksuzluğa, haklarını arayanların karşılaştığı faşizanlığa, polis şiddetine, kadının toplumdaki yerine, medyanın yalanlarına, çürüyen aile olgusuna, “bana bir şey olmaz” diyenlerin, rezil sisteme hizmet edenlerin, kariyer balonuyla kandırılanların ve ses çıkarmayanların da tehdit altında olup güvensiz hissetmelerine İran'dan bir izdüşümle bakılacak film veya kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.
 

29 Temmuz 2025 Salı

Conclave


 Dünyada barış, huzur, hoşgörü, adalet v.b. kavramların gerçekleşebilmesi için” Vahşi Muhafazakarlık”ın kırılması gerektiğine, batı muhafazakarlığının merkezinden değinen film.

28 Temmuz 2025 Pazartesi

Propaganda


   Günümüz Türkiye'sinde de popüler olan “emir kulu” ve “biatçılık” kavramlarının nasıl vicdan zedelediğini, devletin doğru diye dayattığı şeylerin yanlış olabileceğini (dayatma varsa zaten... yani...!) gösteren film. Ama çeken yönetmenin de günümüzde emir kulluğu ve biatçılık oynadığı, geçmişte devlet erki eleştirisi yaparken şimdi ise devlet erki yancısı olduğu da bir gerçektir.

27 Temmuz 2025 Pazar

Eski Türkiye Firarda

   Acun Ilıcalı ve Şahan Gökbakar arasında bir süredir laf dalaşı var. Tabi ki de Şahan Gökbakar mizahçı yapısıyla ve zekasıyla bu laf dalaşında üstün durumda.

  Acun bu üstünlüğün farkında olacak ki sahibi olduğu kanalın magazin programında Şahan Gökbakar'ın bir buçuk sene öncesinde iddialara detaylı açıklama getirdiği Marmaris'teki arazisi ve önündeki iskelesi için çıkan haberleri tekrar gündeme getirmiş. Zaten daha önce çıkan bu haberler de aslında Şahan Gökbakar'ın hükümet karşısındaki tutumu yüzünden ortaya çıkartılmıştı.

  Burada iki tane etik tartışma durumu ortaya çıkıyor aslında. 

  Biri; kendi şahsi görüşleri ve ilişkileri için sahip olunan televizyon kanalının -yani imkanların- kullanılması doğru mu?

  Bir diğeri ise; Issız bir lokasyonda, yetkili mercilerden izin alınmış şahsi alanı için düzenleme yapan biri için “halkın alanı olan sahilleri gasp etti” diyerek yapılan haberin ardından; halkın kolayca ulaşabileceği sahillerin birileri tarafından çevrilip, şemsiye, şezlong, alan kullanımından yüksek ücretler aldığı, halkın olan sahilleri gasp eden işletme adı altındaki yerlerde eğlenen ünlülerin haberini yapmak tezat değil mi?

   Gerçi gerici-baskıcı-yobaz rejimin yanında yer alan “ben diktatörümüzü seviyorum” diyen bir insandan etik bir davranış beklemek ne kadar doğru ve sağlıklı olur belli değil? Cevap vereyim: En fazla enayilik olur.

  Acun Ilıcalı, eskiden televizyonlarda yaptığı dünyanın çeşitli yerlerinde gezip sokaktaki güzel kızlara “havmaçiscekıt, havmaçissikört” diye giysi kombinini sorduğu, sahillerden seksi pozlar yakaladığı Acun Firarda programını acaba şimdi yayınlatabilir miydi o çok sevdiği rejim yüzünden? Yoksa bu da mı çok safça bir soru?

11 Temmuz 2025 Cuma

Bir Büyük Spotify Meselesi

   Spotify'ın, Türkiye'den çekilmesi (yani -esasen- kapatılması) gündemde (ciddi ciddi). Bunun tek bir ana yere dayanan birçok tâli nedeni var (olabiliri geçtik çoktan)

  İşte o birçok nedenler:

                                     1

  Spotify'ın sektördeki liderliği, diktatoryal rejim destekçisi diğer markaları geride bıraktı. Geride kalan bu markalara da dolayısıyla sermaye aktarımı yapılamadı ve kazanç sağlayamadılar.


                                      2

 Diktatoryal rejimin kendi istediği ve gerçekleştirmeye çalıştığı kültürel yapıyı seneler içerisinde oluşturamadı kendilerince. Burada Spotify'da işin müzik kısmında kalıyor. Tek hamlede birçok (çoğunluk) muhalif ismin dinlenmesi, insanlara ulaşması ve maddi kazancı düşecek böylelikle de -hatta rejim yanlısı isimlerin (“sanatçı” değil, özellikle “isim” diyorum) bile-. Tabii ki Türk sanatçıların yurtdışında bilinme-tanınma imkanı olasılığı da düşecek. Müzik kültürün yansıtılmasında, ülkenin tanıtımında günümüzde önemli bir yer kaplamaktadır. Bakınız Güney Kore'nin K-Pop ile neler yaptığına global mânâda. Spotify'ın Türkiye'den çekilmesi kültürel bir darbedir. O vakitten sonra azalan turist sayılarını izlemeye başlayabilirsiniz.



                                     3

  Rejim karşıtı insanların sığındığı, moral ve cesaret bulduğu şeylerden birinin müzik olduğunu da biliyor, rejim. Onların moralini daha nasıl düşürürümün uygulamaları tüm bunlar, tıpkı Wattpad ve Discord'da yapıldığı gibi.


                                     4

   Bu rejimin amacı zaten şeriata geçmek ve şeriat rejimlerinde özgürlük, müzik ve diğer sanat dallarına yer yok. Sanatçı (sanatla ilişik meslek sahibi değil; tavra sahip olan kişi; gerçek sanatçı), genel-geçer olmayandır. Şeriatta ise tek tipleştirme vardır. Sanatçıya düşmandır bu yobaz anlayış.


  

  Tabi bu nedenler, dile getirilmeyenler. Spotify'ın çekilmesi-kapatılması için bahane gösterilen neden ise Emine Erdoğan'ın adının geçtiği mizahi başlıklı çalma listeleri (mizaha da -yani kültüre- açılmış bir savaş var ayrıca). Spotify'da bu durumda rejimin istekleri yerine kullanıcıların özgürlüğünü savundu ve ipler orada koptu.

  Spotif gibi uluslararası şirketler özgürlüğün ve adaletin olmadığı yerlerde dükkan açmak istemezler çünkü ekonominin gelişmesi için en önemli etmenler bunlardır (bkz. en son Nobel Ekonomi Ödülü'nü alanlar bunu formülize etti). Düşünün: Siz Afganistan'da dükkan açmak ister miydiniz? Müzikten örnek verecek olursak: Bazı insanlar bilmez ama bir zamanlar bu ülkede Rolling Stones ve Billboard gibi önemli müzik dergilerinin Türkçe edisyonları vardı ve onlarda dükkanlarını kapatıp gittiler. Müzik üreticileri ve tüketicilerine ise biraz daha rengi azalmış bir ortam kaldı. Spotify piyasadan çekilirse eğer müzik ve etrafındaki işlerle ilgilenen herkes biraz daha fakirleşecek -ki zaten istenen bu-.

  

 Yani yıllardır -geçmişte- olduğu gibi haklarımız ve özgürlüğümüz için irade göstermediğimiz sürece elimizdeki her şeyi faşizan yöntemlerle alacak bu sistem-bu mevcut rejim. İsteyen sussun hâlâ ama kıçındaki donu da, sevdiği eşi-sevgilisi de, diploması da, evinin tapusu da alındığın da şaşmasın o vakit.