29 Ocak 2025 Çarşamba

Z Kuşağı Üzerine (Türkiye Özelinde)

  Ön Hatırlatma:

  İnsanlar kuşak kuşak veya kuşaklarına göre değil; öncelikle tek tek ele alınmalıdır ama tek tipleşen bir dünyada önyargılardan tamamen de sıyrılmamak gerekir yoksa önyargılı olunmadığı için pişman olunabilir.

                                                                                      

 

 

  Her kuşak eleştirilir. Z kuşağının eleştirilmesi gereken nokta ise (Z kuşağının anlayamadığı nokta) sadece kendilerinin eleştirildiğini zannetmeleridir. Z kuşağı eleştirildiğinde saldırganlaşmaya başlar. Bu davranış biçimi de en eleştiriye kapalı kuşak yapar Z kuşağını.

  Aynı zamanda Z kuşağı çok güdüsel. Beğenileri, zevkleri anlık; uzun vadeli değil. Bu durum da sağlam bir karakter oluşmasını engelliyor (bkz. Omurgasızlık). Ama gelecekte bu kuşağa dahil çoğunluk böyle olacağından, "karakter" kavramının anlamı da dönüşüp (Z kuşağı "dönüştürmeyi" de pek sever) başkalaşacak.

 

  Ayrıca Z Kuşağı sömürmeyi sever. Tabi bu durum kendisinden bir önceki kuşağın da sahip olduğu bir yaşayış biçimiydi. Z Kuşağı bunu alıp, geliştirdi ve form değiştirtti.

  İnsan ilişkileri de bu sömürmenin bir koludur. İletişime-ilişkiye geçtikleri her kişiyi, her yönüyle beslenilmesi gereken bir şey olarak görür. Bilgi, beceri, çıkar v.b., ne olursa olsun. Bu da sağlam-sahici ilişkiler kurmasını engeller Z Kuşağının. Gerçi bu durum bir Z Kuşağı bireyin başka bir Z Kuşağı bireyle iletişim kurarken sağlam ve sahici bir ilişkiyi gözetmeyeceği için sorun da teşkil etmez.

 

  Z Kuşağı "kendini geliştirmek" adı altında, duygusuzluğu ve duyarsızlığı tercih etti. Bu aslında "kendini geliştirmek" değil; robotlaşmaktır.

 

  Bizim kuşak için "çok apolitik" denirdi (1986 doğumluyum). Şimdiki kuşak için ise (Z) çok umutluydu herkes. Vay efendim "çok zehir gibiler"miş, yok "kimseye eyvallahları yok"muş, falan-filan. Hani nerede o çok güvendiğiniz nesil? Bu kadar çok haksızlık, hukuksuzluk, terbiyesizlik varken, o çok önemsedikleri özgürlükleri kısıtlanmışken ve daha nice yaşamsal, onursal zedeleyici hadise olurken bir-iki kelam dahi edemeyen nesile mi güvendiniz yoksa? Bizim nesile her boku söylediniz ama bizim nesilin gençlik döneminde en azından Gezi gibi onurlu bir eylem yapıldı. Bu bile yeterli aslında kimin daha apolitik olduğunu göstermeye. Z kuşağı anca anasına-babasına çemkirsin bu ülkede; buralı olmayan kuşakdaşları, toplumda infial yaratan olaylarda sokaklarda haklarını savunurken.

 

  Sokakta omuz attı diye birilerini bıçaklayan, her türlü (sözlü-fiziki-duygusal) tacizi normal görerek biçimleştiren, ağzında "amınakoyim"i sakız gibi dolaştıran, yaşam önceliğinin ilk sıralarına sosyal medyalarındaki algılarını koyup, kendisini değil avatarını ("avatar" deyince filmden ziyade akla ilk gelenin Avatar Atakan olması) yaşayan çok genç görürsünüz ama hakları, özgürlüğü, akıl sağlığı elinden alındığı (örneğin: değersiz hissettirilerek), geleceklerine dinamit döşendiği için eylem yapan genç göremezsiniz. Gençliğinin enerjisinin bile pespayelik içinde olduğu bir ülke Türkiye.

  Artık mizah dergisi okuyan genç bile yok.

 

  "Gençlik" dediğimiz şey sadece biyolojik bir olgu değildir. Gençliğin her zaman daha ilerici, daha zeki, daha açık olması ve kendinden önceki nesilleri geride bırakıp, onları daha muhafazakar bir duruma düşürmesi gerekir. Günümüzde ben, yanında muhafazakar kaldığım-hissettiğim bir genç göremiyorum. Bu kadar sosyal, siyasal, kültürel mevzu olurken bâzı gerçeklerin farkına varamamış bir gençlik görüyorum. Ama örnek verip şunları söyleyebilirsiniz bana: "Ama ben açık ilişkinin gerekliliğini savunuyorum". Hayır. Bu bir özgürlük değil; tercih meselesidir, derim ben de. Özgürlüğü, cinsellik ve bunun çevresinde gelişen şeylere indirgemek dar bir alana hapseder "özgürlük" kavramını. Bu tıpkı eskiden yapılan "saat 10.00 dan sonra içki satın alamıyoruz" feryatları atanların diğer bütün özgürlük alanlarının kısıtlanmasıyla ilgili ses çıkartmaması gibidir.


22 Ocak 2025 Çarşamba

Çapaklı Mevkii

 
Türkiye'de herkes gerçekleri ya saklıyor ya da gerçeklerden kaçıyor
Mutsuzluğunu bile kabullenmiyor kimse, reddediyor
Aşırı mutlular var bir de
Bu mutluluk değil; bu mutsuzluğun kamuflesi
Nitekim
Hayat da artık bir iş ise tükenmişlik yaşanır
 
Minimalizm diye estetikleştirecekler fakirliğinizi
Ağız dolusu küfürler varken ne yapayım kırmızı kartı
Zaten anlamlar kayık
Mesela: İnternete ulaşımda sorun yaşanınca aklıma teknik ve teknolojik sebeplerden önce hükümetin gelmesi
 
Uydurma isimlerin ve sıfatların da bir önemi yok
2025 senesine "Aile Senesi" dense de çağ Bayağılık Çağı olarak anılacak
Varoşluk şövalyeleri her bir yanda varoşluk şovenizmi yapmakta
Yemek yapmayı bilmeyenler ise turp peşinde koşmakta
Yemeğin yanında içilecek şaraptan bahsetmiyorum bile, düşün
 
Bu ülkenin gençlerinden umutlu olmak ahmakça
Bugünün yaşlılarından da umutluydu daha da yaşlılar geçmişte
Yani bir şey değişmez
Godomanlar ve devlet yöneticileri umutlu olabilir gençlerden sadece
Çünkü sömürülecek insan potansiyeli aslında o gençler
 
Bu ülkenin kara günleri de fazla
Ve hepsi unutuldu
Ama unutmayanlara erdemli denir
Oysaki bir kara -aydınlık- gün lazım, en azından kara gün sayılarını daha az tutabilmek için
 
İnfial yaratan olaylardan sonra sorumlu birileri çıksa da beni göt etse, "nasılsa kimse istifa etmez" diye düşündüğüm için
Terbiyesizlik yaptığı için özür dilese birileri mesela 
Ya da önyargı yaptığım için yanılsam, utandırsa birileri