![]() |
28 Şubat 2025 Cuma
17 Şubat 2025 Pazartesi
Toplumun Sinir Uçları
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var:
İnsan biyolojik olduğu kadar zihinsel de bir
evrimin içindedir. Bu zihinsel evrim günümüzde gelişim yönlü değil; yok
oluş-ediş yönlü ilerlemektedir (en azından şu an için). Ama önemli olan insan
olmak değil; insanlıktan çıkmak ve üst insan olmaktır. 50 sene sonra
söylenebilecek şeyleri (sosyal, siyasi, dini ve muhafazakarlık tabanlı her şey)
şu an söyleyemeyen, üst insan değildir.
Türkiye'de artık karakter hâlini almış bir davranış -davranamayış- biçimi var, sosyal, kültürel, statü fark etmeksizin. Bu da aman onu kızdırmayalım aman bunu kızdırmayalım reaksiyonuyla oluşan ve özgürlük kavramını ortadan kaldıran "ağzımızın tadı kaçmasıncılık"tır.
Mesela devlet yönetimi boyutunda şöyle görebiliriz bunu: Küresel, bölgesel, siyasi v.b. olay-olgu-durum yaşanınca küresel güçler olan Amerika ve Rusya'yı kızdırmamaya çalışır mevcut hükümet.
Mesela aile içinde şöyle şeylerle görürüz
bunu: Küresel, sosyal, bireysel, v.b olay-olgu-durum olunca atılacak ilişkili
sosyal medya paylaşımlarının başımızı yakacağı fikri ailenin genellikle
ebeveynlerini rahatsız edebilir, çocuklarının yargısal bir sorunla
karşılaşabileceklerini düşündüklerinden ve bu sosyal medya paylaşımı formunu
almış ifadeyi engellemeye çalışabilirler.
"Aman ağzımızın tadı kaçmasıncılık"
yüzünden daha büyük sorunların ve daha büyük ağız tadı kaçıracak şeylerin
oluşmasını ise göremez kimse. Ülkenin en meşhur punkı(!!!) bile bu akımın
etkisindedir. Ülkenin en tanındık-meşhur punkı(!)-çılgını(!) dediğiniz adam,
ülkede birçok haksızlık, hukuksuzluk v.b. birçok sorun varken, bırak topluma,
siyasilere, sisteme orta parmak çekmek varken; Erman Toroğlu, Rasim Ozan
Kütahyalı gibi Fenerbahçe, Galatasaray, futbol fanatiği muhabbeti yapıyor
sadece. Boşa akan öfke.
Bu ülkede yaşadığımız için bu ülkenin
olumsuzluğundan bahsedeceğiz öncelikle; başka bir yerde yaşasaydık oranın
olumsuzluğundan bahsederdik. Olumsuzlukları veya hoşumuza gitmeyen şeyleri
söylediğimiz oranda çözümler getirebiliriz. Başka olumsuz, kötü v.b. şeylerin
olması "Türkiye'de böyle şeyler olmasın" dememize engel değil. Amaç
Türkiye'yi kötülemek değil; Türkiye'de hiç böyle olaylar olmasın ki o diğer
ülkelerden daha iyi hale gelsin, gelişsin birçok yönden demektir. Ama çözüm
getirebilmek için teşhisi koymak lazım öncelikle.
Toplumun sinir uçlarına dokunulmazsa o toplum
gelişmez, tıpkı kasların gelişememesi gibi. Toplumun sinir uçlarına dokunma
görevini en iyi ve yetkin şekilde yapması gerekenler ise sosyologlardır. Ancak
iyi bir sosyal tahlil, şu anki varoş iklim yüzünden tahlili yapanı "nefret
suçu" işlemekle, "halkı alâlen aşağılama" veya "halkı kin
ve düşmanlığa sevk etme" suçlarıyla karşı karşıya bırakabilir günümüz
Türkiye'si ve muadili ülkelerde.
6 Şubat 2025 Perşembe
Deprem ve Kültür
Bugün
2023 Kahramanmaraş merkezli, büyük felakete yol açan depremlerin yıldönümü,
tıpkı bir gün popüler adıyla "İstanbul Depremi", gerçek adıyla
"Büyük Marmara Depremi" olarak anılacak (artık kim kalır bunu anmaya
bilinmez) depremin yıldönümünün de geleceği gibi.
İnsan hayatı, depremin yarattığı travmalarla
uğraşacak kadar uzun değil; kısa. Zaten birçok sosyal, kültürel, siyasi ve
birçok çeşitli zorlukla uğraşırken bir de deprem travmasıyla uğraşıyor bu
ülkede yaşayanlar.
Boş boş şu yapıldı, bu yapılmadı diye
yazmayacağım ya da sosyal medya paylaşımları gibi "Unutmadık",
"Acımız bir", "Acımız büyük" gibi popülist, söylenmek için
söylenmiş (formaliteden) söylemlerde bulunmayacağım çünkü deprem de birçok şey
gibi unutuldu hatta şu an bile İstanbul ve çevresi gibi deprem bekleyen yerde
oturanlar, bir mayının üstünde olduklarından haberdar değillermiş gibi
davranıyorlar. Bir yandan ise deprem hasarını ve kaybını önlemek için yetkili
birimler hiçbir şey yapmadı ve bundan sonra da yapmayacak. Bu reaksiyonsuzluk,
kültürün bir parçası. Bâzı şeylerin olumlu yönde değişmesi için öncelikle
kültürün değişmesi gereklidir ve kültür de uzun süreçlerde değişebilir ancak.
Beklenen depremlerin ise kültürün değişmesini bekleyecek zamanları yok. Geriye
tek bir şey kalıyor: Kişisel önlem-eylemler. Bu yüzden İstanbul ve çevresinde
oturan herkes bir an önce başka yerlere göçmelidir çünkü depremde enkaz altında
kalınınca söylenecek "keşke"lerin hiçbir faydası olmayacak. Belki
yine oluşacak tablo karşısında travmalar yaşanacak ama en azından travma
yaşayacak bir hayati fonksiyon olacak.
Deprem üzerine yazılan her şey (bu da dâhil)
boşuna aslında. Gerçek şu: Gelecekte de şimdiki gibi birçok deprem olacak,
insanlar ölecek, mevcut kültür tıkır tıkır işleyecek. İşte o yüzden anlatacak
çok şey olmasına rağmen uzun tutmadım bu yazıyı. Nasılsa kimsenin umurunda da
sikinde de değil.