17 Şubat 2025 Pazartesi

Toplumun Sinir Uçları



  Öncelikle şunu belirtmekte fayda var:

  İnsan biyolojik olduğu kadar zihinsel de bir evrimin içindedir. Bu zihinsel evrim günümüzde gelişim yönlü değil; yok oluş-ediş yönlü ilerlemektedir (en azından şu an için). Ama önemli olan insan olmak değil; insanlıktan çıkmak ve üst insan olmaktır. 50 sene sonra söylenebilecek şeyleri (sosyal, siyasi, dini ve muhafazakarlık tabanlı her şey) şu an söyleyemeyen, üst insan değildir.

 

 

  Türkiye'de artık karakter hâlini almış bir davranış -davranamayış- biçimi var, sosyal, kültürel, statü fark etmeksizin. Bu da aman onu kızdırmayalım aman bunu kızdırmayalım reaksiyonuyla oluşan ve özgürlük kavramını ortadan kaldıran "ağzımızın tadı kaçmasıncılık"tır.

  Mesela devlet yönetimi boyutunda şöyle görebiliriz bunu: Küresel, bölgesel, siyasi v.b. olay-olgu-durum yaşanınca küresel güçler olan Amerika ve Rusya'yı kızdırmamaya çalışır mevcut hükümet.

  Mesela aile içinde şöyle şeylerle görürüz bunu: Küresel, sosyal, bireysel, v.b olay-olgu-durum olunca atılacak ilişkili sosyal medya paylaşımlarının başımızı yakacağı fikri ailenin genellikle ebeveynlerini rahatsız edebilir, çocuklarının yargısal bir sorunla karşılaşabileceklerini düşündüklerinden ve bu sosyal medya paylaşımı formunu almış ifadeyi engellemeye çalışabilirler.

  "Aman ağzımızın tadı kaçmasıncılık" yüzünden daha büyük sorunların ve daha büyük ağız tadı kaçıracak şeylerin oluşmasını ise göremez kimse. Ülkenin en meşhur punkı(!!!) bile bu akımın etkisindedir. Ülkenin en tanındık-meşhur punkı(!)-çılgını(!) dediğiniz adam, ülkede birçok haksızlık, hukuksuzluk v.b. birçok sorun varken, bırak topluma, siyasilere, sisteme orta parmak çekmek varken; Erman Toroğlu, Rasim Ozan Kütahyalı gibi Fenerbahçe, Galatasaray, futbol fanatiği muhabbeti yapıyor sadece. Boşa akan öfke.

  Bu ülkede yaşadığımız için bu ülkenin olumsuzluğundan bahsedeceğiz öncelikle; başka bir yerde yaşasaydık oranın olumsuzluğundan bahsederdik. Olumsuzlukları veya hoşumuza gitmeyen şeyleri söylediğimiz oranda çözümler getirebiliriz. Başka olumsuz, kötü v.b. şeylerin olması "Türkiye'de böyle şeyler olmasın" dememize engel değil. Amaç Türkiye'yi kötülemek değil; Türkiye'de hiç böyle olaylar olmasın ki o diğer ülkelerden daha iyi hale gelsin, gelişsin birçok yönden demektir. Ama çözüm getirebilmek için teşhisi koymak lazım öncelikle.

 

 

  Toplumun sinir uçlarına dokunulmazsa o toplum gelişmez, tıpkı kasların gelişememesi gibi. Toplumun sinir uçlarına dokunma görevini en iyi ve yetkin şekilde yapması gerekenler ise sosyologlardır. Ancak iyi bir sosyal tahlil, şu anki varoş iklim yüzünden tahlili yapanı "nefret suçu" işlemekle, "halkı alâlen aşağılama" veya "halkı kin ve düşmanlığa sevk etme" suçlarıyla karşı karşıya bırakabilir günümüz Türkiye'si ve muadili ülkelerde.

6 Şubat 2025 Perşembe

Deprem ve Kültür

  

  Bugün 2023 Kahramanmaraş merkezli, büyük felakete yol açan depremlerin yıldönümü, tıpkı bir gün popüler adıyla "İstanbul Depremi", gerçek adıyla "Büyük Marmara Depremi" olarak anılacak (artık kim kalır bunu anmaya bilinmez) depremin yıldönümünün de geleceği gibi.

 

  İnsan hayatı, depremin yarattığı travmalarla uğraşacak kadar uzun değil; kısa. Zaten birçok sosyal, kültürel, siyasi ve birçok çeşitli zorlukla uğraşırken bir de deprem travmasıyla uğraşıyor bu ülkede yaşayanlar.

 

  Boş boş şu yapıldı, bu yapılmadı diye yazmayacağım ya da sosyal medya paylaşımları gibi "Unutmadık", "Acımız bir", "Acımız büyük" gibi popülist, söylenmek için söylenmiş (formaliteden) söylemlerde bulunmayacağım çünkü deprem de birçok şey gibi unutuldu hatta şu an bile İstanbul ve çevresi gibi deprem bekleyen yerde oturanlar, bir mayının üstünde olduklarından haberdar değillermiş gibi davranıyorlar. Bir yandan ise deprem hasarını ve kaybını önlemek için yetkili birimler hiçbir şey yapmadı ve bundan sonra da yapmayacak. Bu reaksiyonsuzluk, kültürün bir parçası. Bâzı şeylerin olumlu yönde değişmesi için öncelikle kültürün değişmesi gereklidir ve kültür de uzun süreçlerde değişebilir ancak. Beklenen depremlerin ise kültürün değişmesini bekleyecek zamanları yok. Geriye tek bir şey kalıyor: Kişisel önlem-eylemler. Bu yüzden İstanbul ve çevresinde oturan herkes bir an önce başka yerlere göçmelidir çünkü depremde enkaz altında kalınınca söylenecek "keşke"lerin hiçbir faydası olmayacak. Belki yine oluşacak tablo karşısında travmalar yaşanacak ama en azından travma yaşayacak bir hayati fonksiyon olacak.

 

  Deprem üzerine yazılan her şey (bu da dâhil) boşuna aslında. Gerçek şu: Gelecekte de şimdiki gibi birçok deprem olacak, insanlar ölecek, mevcut kültür tıkır tıkır işleyecek. İşte o yüzden anlatacak çok şey olmasına rağmen uzun tutmadım bu yazıyı. Nasılsa kimsenin umurunda da sikinde de değil.