5 Haziran 2025 Perşembe

Türkiye'de Sanat-Sepet ve yine Türkiye'de Kitap ve Edebiyat

   Her şey iç içe geçti.

  Eskiden aynadan yansıtmaçlı fotoğraf çekmek “kezbanlıktı". Artık herkes böyle fotoğraf çekiniyor. Herkes kezban oldu.

  Ya da sanat-sepetle ilgilenen kişiler, öyle “ciks" diye nitelendirilen, sanatın ruhsallığa hitap eden yönüyle hiç bağdaşmayan gece kulüplerine takılmazdı. Bir tavrı vardı sanatla ilgili olanın. Bir yandan da günümüzde (geçmişten günümüze gelişe gelişe gelen) sanatla ilgisi-sanatçı ruhu olmayanlar da sanatın itibar kazandıracak bir şey olduğunu keşfetti ve sanatla ilgili gözükmeye çalıştı. Bir yerden sonra bu kitle, sanatla gerçekten ilgili olan, sanatçı ruhlu kişilerin sayısını geçti. İstanbul'u işgal eder gibi sanat çevresini de işgal edip kendi âvam kültürünü buraya zerk etti, sanatı da tüketilir hâle getirdi, sanatı Instagram postu formuna soktu, sanatın niteliğini düşürdü bu kitle. En acısı da bu işgalci kitleye “sanatçı” ve “sanattan anlayan” denildi.

 Aynı kitle edebiyat dünyasında da mevcut. Türkiye'de kitaba ve edebiyata olan yaklaşım son yıllarda toplumdaki âvamlaşmanın aksine bir "Beyaz Türkleşme" direnci olarak gözükse de bu beyazlaşma çabasının olması bile işin özünde bir âvamlığın olduğunun göstergesidir -tıpkı dj setine sahip olmanın da modernlik algısı yaratmada yardımcı bir öğe olması gibi son yıllarda-.

  

  Artık bir ülke karakteri hâline gelmiş "aman ağzımızın tadı kaçmasıncılık" ve "körler-sağırlar, birbirini ağırlarcılık" pek tabi ki edebiyat dünyasında da hâkimdir.

  Bir de “ağzımızın tadı kaçmasıncılığın” edebiyatın sektörel kısmına sirayet etmiş hâli mevcut günümüzde.

  Şöyle ki:

  Birçok kitabevi, Emrah Serbes, Ali Lidar başta olmak üzere birçok kitabı olan ismin skandalı olunca, skandalı olan isimlerin kitaplarını raflardan çekmiş ve satmamıştı, tepki göstermekten çok duyarlı gözükeyim de reklamım olsun ayağına. 

  Şimdi ise sormak isterim, yaşamsal bir tehdit altındayken, özgürlükler yokedilirken, diktatoryal rejim faşizmin tüm tuşlarına basarken, tüm bunlara karşı başlatılan bir direniş formu olan boykot devredeyken, acaba daha önce bir-iki yazarın kitabını boykot eden yayınevleri, kendi yayınlarından çıkan kitapları hâlâ D&R veya boykot edilen diğer yerlerde satmakta mı, bâzı yazarlar kendi inisiyatifleriyle ve maddi kaygıları da düşünmeden (Türkiye'de birkaç yazar veya başka işlerle de uğraşan yazarlar hariç yazarlar çok para kazanmıyor-kazanamıyor) kitaplarını buradan çekerken?

  Benim gördüğüm devam etmekte bu satışlar. Demek ki bu ünlü-ünsüz yayınevleri, gelecekteki varoluşlarını düşünmüyor. 

  Bir kitabın çıkabilmesi, bir yayınevinin ayakta kalması öncelikle ifade özgürlüğünün olduğu ortamlarda mevcuttur ama ifade özgürlüğü, faşizan rejimlerde mümkün değildir. Bu mümkünlük olmadığı sürece kitabevleri nitelikli eserler çıkartmayı geçtim; kitap çıkartmaz. Dolayısıyla da o çok önem verdikleri parayı da kazanamazlar. Yani kitabevlerinin ayakta kalabilmesi için sermayeden önce özgürlüğe ihtiyacı vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder