Fevzi, minibüse bindiğinde kolundaki dijital saat 08.43’ü gösteriyordu. Minibüste
sadece şoför ve Fevzi’nin geniş zamanlarda denyo diye tabirlendirebileceği o an
ise; her gün aynı minibüse binmesinden dolayı şoförle samimiyet kurmuş ve şoför
yanındaki koltuğu kapmış şoförün yalaka arkadaşı diye adlandırdığı bir kişi
oturuyordu.
Fevzi montunun sağ iç cebinden cüzdanını çıkardı ve gideceği yol miktarı
olan 1TL’yi cüzdanın derinliklerinde buldu. Bulduğu bu 1TL’yi şoföre “şöyle
alın” diyerek uzattı. Sonrada gözüne daha önceden kestirdiği en arka koltuk
bütünlüğünün koridor arkası diye adlandırabilinecek yere doğru oturmaya gitti
ve oturdu. Ama oturma işlemi gerçekleşmeden önce beyninden ışık hızıyla o kadar
yoğun düşünceler geçti ki bu düşüncelerin etkisi oturduktan sonrada kendini
gösterdi. Fevzi’nin aklından geçen düşünceler “neden şoföre para uzatırken daha
önce başkalarının da hatta tiksindiği kişilerin bile para ve veya başka bir cismi karşı tarafa
uzatılırken söylenen, aslı “şööle alın” olan “şöyle alın” kelime gurubunu
kullandığıydı.”. Ama bu düşüncesini bir
anda sildi ve düşünmemezliğin verdiği rahatlığa ulaştı. Belki düşünmemezliğin
verdiği rahatlık bir acıya dönüşebilirdi daha sonraları. İşte! İçi rahat olabilirdi
artık çünkü hâlâ bir şeyler düşünüyordu. Evet. O bunları düşünürken minibüste
hareket ediyordu ve minibüse her durakta Fevzi’nin küfür edebilmesini
sağlayabilecek (içinden) 2-3 kişi biniyordu. Zaten küfrünüde ediyordu (içinden).
Fevzi durakları sayardı (1,2…). Şu anda ise 6. duraktaydı minibüs ve
birden Fevzi’nin ruhu kabardı. Aslında ruh nasıl kabarır bilmezdi Fevzi ama o an
öyle hissetti ve ruhundaki durum ona kabarık geldi. Bunun nedeni ise; düz sarı
saçlı, mavi gözlü, mavi dar kotlu (seksapellik yüklü), uzun siyah çizmeli, dar
gömlekli (seksapellik yüklü) diye dış görünüm tarifine sahip olan bir kızın
minibüse binmesiydi. Fevzi “bu kıza asla kadın sıfatını yakıştıramam herhalde “diye
düşündü. Çünkü çok masumdu, özellikle bakışları bu masumluğun kefilliğini
yapıyordu. Ama sonra seksüel ani bir düşünceyle, beynine kızın sevişme
görüntüsünü (tabi ki kendisiyle) bir FULL HD LED TV netliğinde getirdi. İşte!
Beyninin de bir mikser görevi üstlenip katkı sağlamasıyla kıza ,”kadın”
sıfatını yapıştırabiliyordu. Aslında bir masumun sevişmesi onu diğer şeylerin
sevişmesinden daha üstün daha seksi ve
en önemlisi daha acı kılıyordu. Zaten en önemlisi de buydu daha acı; daha seksi,
en acı; en seksi.
Kız, Fevzi’nin bir ön koltuk sırasından tam çaprazına oturdu. Gideceği
yol miktarı olan 1TL’yi gideceği yer ismiyle beraber önde oturan yolculara
devretti. Para arkadan öne doğru koltuk
arkasındaki tutmak için yapılmış olan demirlerin üstünden başka bir ele
geçiyordu. Paranın bu yolculuğu Şoför ’ün eline geçince son bulacak ve herkes o
andan itibaren sorumsuz kalacaktı. Yalnız bu sorumsuzluk ne bir mutluluk ne bir
üzüntü getirecek, herkes sorumsuzluk içinde “duygu sorumsuzu” da olacaktı. Bu
ortamda tek sorumlu olabilirdi o da; koltuk arkasındaki tutmak için yapılmış
olan demirlerdi. Çünkü onlar buna hep alışıktı. Üstlerinden her gün onlarca
bozuk veya sağlam para geçer ve hiçbir zaman o paralara sahip olamazlar, ”olsun”
deyip paraların arkasından el sallamaya kalkarlar ama sallayamazlardı. Peki, bu
onları sorumlumu yapıyordu? Hayır. Onları sorumlu yapan el sallamayı düşünmüş
olmalarıydı. Aslında bu da onları sorumlu yapmıyordu. Bu, onları başka bir şey
yapıyor ama dünya üzerinde bunu açıklayabilecek bir kelime olmadığından ve bu
varolmayan kelimeye en yakın kelimede “sorumluluk” olduğundan sorumlu damgası
üzerlerine yapışıyordu. Onlar bundan memnun olsa da olmasa da yapışıyordu.
Bu sırada Fevzi’nin düşleri de devam ediyordu;
Artık düşte kızla sevilişmiş, aradan saatler geçmiş, yatakta
birbirlerine sarılmışlar, kız elini Fevzi’nin göğsüne koymuş masumca uyuyordur.
Sonra kız uyanır. Zaten heyecandan uyuyamayan
Fevzi’nin kızarmış gözleriyle uyku sersemliğini atar ona sarılı bir biçimde. Ama
hiç konuşmazlar. Sadece ruhlarını gözleriyle konuşturur ikisi de. İşte bu! Konuşmamak.
En iyisi de bu değil midir? Ruhları öldüren kelimeler kurup beyinde, ağız
yoluyla dışarı atmak her zaman derine inmeye olanak sağlattırmamak. Suçlu değil
midir konuşmak yeri geldiğinde?
Ve minibüs tümsekten geçince arka tarafta oturanlar, tümsekten geçmenin
şiddetinden nasibini daha fazla alarak dağılırlar. Arka tarafta oturanlardan
biride Fevzi olduğu için hayalimsi düşüncesi de onunla birlikte
dağılır.”MERHABA GERÇEK DÜNYA, MERHABA
YALAN –DOLAN-BOŞALAN-FALAN”.
Fevzi, kızın beyninde görüntüler şeklinde oluşması için, gözlerinin
yardımıyla tekrar kıza bakar. Gözlerde mağrur bir köle edasıyla kıza doğru
çevrilir ve beyine yıldırım telgraf çekerek görüntüyü oluştururlar. Ama Fevzi
kızın suratını tam göremez. Oysaki kız minibüse binerken ne de güzel görmüştü, o
güzel suratı. Bu yüzden böyle güzel bir surat gördüğü için tekrar görmek ister.
Sanki suratını hiç görmese kızın merak etmeyecektir. HAYIR, merak edecektir.
Sadece saç gözükse, surat merak edilmeyecek midir?...
…Fevzi’nin gıcık olduğu yanındaki
şişko adam da minibüsten iner. Fevzi, bu şişkonun inmesinden hoşnut kalır çünkü
o şişko Fevzi’nin yanında otururken çok rahatsızlık vermiş koca kıçını
toplayamama beceriksizliğini göstermiş ve Fevzi’nin uzun ceketinin bir bölümünü
de kıçıyla kapsamıştır. Bütün bunlarda Fevzi’yi rahatsız edecek bir durum
oluşturmuştur. Fevzi’ye ne kadarda uzak durumlardır; şişkoluk ve kiloyla
alakalı durumlar. Sadece sokakta kilolu kişilerle karşılaşmış, ara sırada haber
bültenlerinde kilo sorunuyla alakalı haberlere rastlamıştır. Bir an kendisinin
de kilolu olduğunu düşünür; of ne kadarda zordur. Bir yandan dünyayı taşımak
tek başına zorken artı bir de koca bir kıçı taşımak.
Fevzi’yi minibüsün durduğu her durakta bir korku kaplamaktadır. Aslında
tam bir korkuda değildir hissettiği. Endişedir belki, ``kız ya bu durakta
inerse” endişesidir. Pekala, aynı durakta inerlerse ne olacaktır bir şey mi
olacaktır? Belki kızın bir an önce inmesi daha iyi olacaktır. Çünkü aynı
durakta inerlerse Fevzi; kıza daha yakın olacağını ve daha yakın olupta bir şey
olmamasının, uzak olupta bir şey olmamasından daha acı olacağını düşünür. Düşünmez
aslında bilir. Ama yine de kafasında hayalimsi senaryolar döner.
Fevzi, kızla aynı durakta indiğini hayal eder: Minibüsten ilk önce Fevzi
iner, kızda arkasından. Fevzi, kıza hiç bakmamaya çalışırken birden arkadan bir
el uzanır ve elini tutar. Fevzi’nin elini tutan el kıza aittir….Fevzi kurduğu
bu hayali bozar. Gerekçesi ise çok basit ve saçma olmasıdır….Ama Fevzi hayaline
bunu da ekler. Kıza döner ve ”Şey.(nefesi boşalır içine doğru). Biraz önce ne
düşündüm biliyor musun?” der. Kıza kurduğu ilk cümlesi bu olur. Nasılsa
hayaldedir, bu yüzden her şey bir film sahnesi gibi ilerleyebilir. Hayal
Dünyası’nın tanıdığı haklardan biride budur; her şey filmlerdeki gibi
ilerleyebilir, mekânlar filmlerdeki gibi şekillenebilir. Normalde kurulmayacak,
yüksek ve felsefi laflar edilebilir. (bkz. Mekânı Cihangir olan filmler). Aslında
hayallerde filmlerin bir yansıması değil midir? Filmler izlenir ve imrenilir
(Cengiz İmren’e ne oldu bu arada acaba?). Yaşananlar ne kadar da güzel gelir, ağlamalar
bile güzeldir filmlerde; salya ve sümük olmaz (son dönemlerde Med-Cezir
dizisindeki güzel oyuncu Serenay Sarıkaya’nın ağlarken akıttığı sümüğünü
saymasak). Oysa normalde öyle midir? Hayır! Salya ve sümük kendilerince
ağlamanın en güzel baharatı olurlar ama ağlayanın görüşüyle salya ve sümük
ikilisinin görüşleri uyuşmaz. Ağlayan kendisinin filmlerdeki gibi ağlamadığını
görünce ağlama biter ve kendinden tiksinme durumu başlar. Kendisini yeterli
görmez ağlama konusunda ve olmayan kameralardan utanır, güzel oyunculuk
sergilemediği için. Aslında olmayan kameralarda kendisidir. Yani kısaca kişi
kendini çeker ama oynayacağı konuların senaryosunu başkaları yazar. Senaryoya
uymazsa da kendini ağlayacak şekilde çekerken bulur.
Fevzi’nin yanına yani şişko adam
gittikten sonra boş kalan yere mavi kumaş pantolonlu, beyaz gömlekli, kırmızı
yelekli, 60’lı yaşlarda bir adam oturur. Adam siyah, sitili hâkim çantasına benzeyen
çantasını kucağına alır. ”Şunlara bak, adam soymaya yer arıyorlar” der adam
Fevzi’yi ve kendi solunda oturan hafif bıyıklı adamı kapsayarak. ”İki adımlık yola gidicez aldıkları paraya
bak. Çakallar.” diye devam
ettirir konuşmasını.
``Hayır bide ne bilet ne fiş veriyorlar, bunlar vergi vermiyor mu yahu?``
Yandaki bıyıklı adam atılır: ``E
naapacan böyle bunlar.``
``Ama olur mu yahu. Hadi parasını geçtim; bileti yok, fişi yok, denetleyeni
yok, yasası yok. Yasası yok olduğu içinde şikâyet edeceğimiz yer yok.``
``Şikayet edecek yer olsa ne olacak, ilgilenecekler mi? Bak amca ben
polis memuru emeklisiyim bi keresinde araçları denetimden geçirirken baktım 2-3
Halk Otobüsünde bilet yok not ettim plakalarını gittim karakoluma şikayet
etmeye, söyledim böyle böyle diye. Ben anlattıktan sonra sordular ”bi şey var
mı başka“ diye. Yok dedim ben de. ”Bunların hepsiyle ilgilenirsek işimizi
yapamayız “dedi genel amir, sırtını çevirdi gitti. Sonra ben nasıl utandım
nasıl. Allah’tan 2 ay sonra başka karakola bağlandım da enayi damgası
taşımaktan kurtuldum. Yoksa duramazdım orada ben.``
``E haklısın evladım, ilgilenen yok tabi. Bak ülkeyi ne hale getirdiler.
Görüyoz hep. Ama bu bizim insanlarımızın özelliği de böyle biraz. Umursamazız
biz umursamaz. Bi************
Kız artık ineceği durağa gelmiştir. ``Müsait bi yerde`` der, ayağa
kalkar. Şoför minibüsünü durağa yanaştırır. Kız hızlı bir biçimde minibüsü terk
eder. Aslında kızın yaptığı minibüsten inmektir ama bu eylem Fevzi’ye terk
etmek gibi gelir. Bu sırada Fevzi’nin yaptığı tek eylem ise mal mal bakmaktır.
Akşam olmuştur. Fevzi eve girer, yanında boktan dünyaya karşı boktan
düşünceleriyle ve BİM `den aldığı iki buçukluk Le`Cola`yla beraber. Elindeki
poşeti mutfak tezgâhının üstüne bırakır. Ardından hiç bir şey yapmadan salonda
duran kırmızı ve siyah renklerinin hakim olduğu oturma takımının en küçük üyesi
olan tekli televizyon koltuğuna oturur ama bunu yaparken tek başına değildir.
Boktan dünyaya karşı boktan düşünceleri de onunla beraber oturur ve beraber
düşünürler. Ama kim bilir ne düşünürler.
Bir müddet sonra düşünmekten sıkılır Fevzi ve gün içindeki
yenilmişliğini (en azından Fevzi, o an için öyle hissetmektedir) gidermeye
çalışır. Yani direkt yok etmeye değil de gidermeye çalışır. Belki direkt yok
etse yaşamasına gerek kalmayacaktır. Ama yaşayamayacak kadar cesaretsizdir
Fevzi. Hemen salondaki çalışma masasının üstündeki bilgisayarının başına geçer.
Önce yerdeki beyaz uzatma kablosunun fişini duvardaki prize takar, sonra
bilgisayarın kasasındaki yuvarlak mavi HP logolu açma düğmesine basar. Microsoft
Windows XP yazısının altındaki uzuncana ovalleşmiş dikdörtgensel boşluktan mavi
parçalar sağa doğru ilerler. ”Acaba güney yarım kürede Windows başlatılırken
sola doğru mu ilerlemektedir bu küçük dijital spermcikler” diye düşünür Fevzi,
biraz da dalga geçercesine. Fevzi bunları düşünürken masaüstü açılır
bilgisayarda. Masaüstündeki mavi “Uzay Girdabı” bir aydınlık oluşturur
Fevzi’nin suratında tabi ki Fevzi’nin istediği suratında bir aydınlık
oluşturmak değildir, bunun için açmamıştır bilgisayarı. İçindeki yenilmişliği
aşmak ve ruhunda bir aydınlık oluşturmak için açmıştır.
İlk önce e-maillerine bakar Fevzi, işine yarar bir şeyle
karşılaşacağından değil ya bakar yine de.
2 tane yeni maili vardır. Bunlardan biri eski bir arkadaşından
gönderilmiş komik bir karikatürle süslenmiş espirili bir yazı, diğeri de
Koton’dan % bilmem kaç indirimli
yazılarıyla desteklenmiş, reklam yani avantajlı olduğunuzu zannederken sikme mailidir.
İki maillede baktıktan sonra siler Fevzi. Ardından bilgisayarı açma amacını
fiilen uygulamaya geçer.
Bilgisayarım - Yerel Disk (C:) - Program Files - Xerox – nwwia – Fevzi1
yolunu bilgisayarda iç içe geçmiş klasörlerle izleyerek daha önce internette
pornografik sitelerden kopyalayıp-yapıştırdığı fotoğraflar ve indirdiği videolarla
dolu yere gelmiştir artık Fevzi. Bilgisayarını açmasındaki amaçta budur zaten.
168 klasörlü pornografik diyarda, 45 klasör arasında gezinti yaptıktan sonra
nihayete aslen İsveçli olan Amerikalı porno oyuncusu Puma Swede`in klasöründe
ulaşır. Puma Swede, Fevzi`nin uzun yıllardır takip ettiği porno oyuncularının
başını çekmektedir. Asıl adı Johanna Jussinniemi olan bu oyuncu Fevzi`nin adeta
liste başıdır. Fevzi`nin liste başı olmaksa öyle her oyuncunun harcı değildir.
En azından Fevzi beğenisinin yüksek olduğunu düşünür.
… Her zamanki yenilmişliğini
bastırma yöntemini denemiştir Fevzi. Elindeki gazete kâğıdını katlayarak
mutfaktaki çöpe atar ama attığı sadece gazete kağıdı değildir.
Sabah olmuştur. Havanın güneşli olduğu bellidir Fevzi’nin yattığı
yerden. Pencerenin kornişe asılı beyaz güneşlikleri güneş ışığın etkisinden
dolayı hafif turuncu gözükmektedir.
Fevzi’nin karnında bir ağrı vardır. Rahatsızlık verici ve uyuşturucu bir
ağrı. Rahatsızlık verdiği için mi uyuşturur; yoksa uyuşturduğu için mi
rahatsızlık verir orası bilinmez.Hemen tuvalete gider Fevzi, klozete oturur. Kalın
bağırsağında yer alan çekum, kolon ve rektum işlevini gerçekleştirir. Artık
karnının ağrısı geçmiştir. Kıçını siler, nemli donunu çeker eşofmanlarını
çekmez ve o şekilde klozetin karşısındaki duvara monteli kalorifere uyuşmuş
ayaklarıyla birkaç adım atar sonra nemli donunu kalorifere yaslar; böylelikle
donunu kurutmuş olacaktır.
Saat 9.43, Fevzi kardeşi Nermin’e uğramak için giyinmeye başlamıştır.
Dolaptan aldığı siyah gömleği ve gri pantolonu dolabın yanındaki sandalyeye
bırakır. Pencereye doğru yönelir. Dışarıdaki insanlara ve binalara bakıp onları
şu an görmesinin nedenini sorgular. Nerelerden geçip neler yaşayıpta şu an bu pencereden
dışarı bakıp burada bulunmaktadır. Başka şeyler yaşayıp başka yerlerden
geçseydi şu an nerede olacaktım acaba diye olamayacağı o yeri, göremeyeceği
için kendini bir tuhaf hisseder, hüzünlenir. Ama şu an orada olsaydı da yine de
şuan bulunduğu yeri, şu an düşündüğü şekilde düşünecek, bu seferde şu an
bulunduğu yere hüzünlü bir merak duyup düşüneceğini, bilmektedir. Bu şekilde
düşünürken dışarıda, sokakta tek kale maç yapan çocuklardan, Brezilya Milli
Takımı`nın eski golcü futbolcusu Ronaldo’nun 9 numaralı sarı Brezilya Milli
Takımı formasını giyeni kale işlevi gören Huzur Apartmanı’nın özel otoparkının
sürgülerinin 90’ına kendi tabiriyle “takar”.
Fevzi dışarı çıkar. Apartmanın önünde yukarıya doğru havaya bakar. Havada
ona “Bak bu günlük affediyorum ama mevsimim itibariyle ben de sertleşeceğim ben
de acımayacağım o yüzden ileriki günlerde dışarıya daha kalın bir montla
çıkmalısın” der. Fevzi yoluna devam eder.
AKBİL’ini basar-daha doğrusu okutur ama basmak tabiri AKBİL’le
özleşmiştir artık. Yapabileceği bir şey yoktur- otobüse biner Fevzi. Şoförün
arka hizasındaki koltuk sürüsünden yani otobüsün sol hizasından 2. sıradan cam
kenarına geçer, diğer bir deyişle eskiden gazi ve erlerin oturmasının uygun
görüldüğü yazıların, metalik bir düzlemde, yazın biçiminde belirtildiği ön iki
koltuğun arkasına oturmuştur, ama o yazılar yoktur artık yada Fevzi, o otobüslere
binmiyordur, daha doğrusu denk gelmiyordur.
Otobüs hareket eder. Aslında otobüs kendi inisiyatifiyle hareket etmez.
Otobüsü, her zamanki gibi çirkin mavi gömlekli ve gömleğinden daha da çirkin
bir şoför harekete geçirir.
Fevzi’nin yanına kimse oturmamıştır. Otobüsteki tek gazi Fevzi’dir o an.
Arkasındaki iki genç kız, genç kız muhabbeti yapmaktadır. Otobüs yeni
duraklarda durmak için yol almaktadır.