Son günlerde oğulları PKK tarafından
kaçırılan annelerin üzüntüsünü ve eylemlerini yazılı, görsel ve sosyal medyadan
okumuş, izlemiş ve duymuşsunuzdur. Ama oğulları zorunlu askerlik sırasında
öldürülen (intihara sürüklemek de öldürmek eylemine dâhildir) annelerin acısını
pek azınız duymuştur. Duyanlarınızda sosyal medyadan duymuştur. Çünkü ``klasik
yerleşik medya`` bu tarz haberleri gündemine pek almaz. Alsa da okuyanlar pek
duyarlı olmaz. Bu kültür dayatımının doğal bir sonucudur. Mevcut kültürde
askerlik kışlaları; peygamber ocağı olarak görülmektedir. İşte ilk sorunda
burada başlıyor ve şu soruyu sormak gerekiyor: ``İnançlı olmayanlar için nedir
pekâlâ kışlalar ?``
Bir kavramın içini herkes farklı şekilde
doldurabilir. O kavramın iç doygunluğu çoğunluk tarafından aynı şekil ve
yöntemlerle doldurulmuşta olabilir. Bu, o çoğunluk içinde olmayan azınlığı yok
saymak hakkı vermez.
Günümüzde zorunlu askerliğin, kadına
şiddetten sosyal birçok probleme zemin hazırladığı bilinmektedir. Varoluşu bu
problemlerin oluşmasına yatkın olmayan ve kışla dışı hayatta da-yani esas yaşamda-sosyal,
etnik, cinsi vb. sebepten ötürü ayrımcılık gören bireyler daha kapalı ve
baskıcı bir ortamda stres dayanabilme eşikleri zorlanarak intihara
sürüklenmekte veyahut daha pratik bir yöntem olan silahla öldürülmektedir. Daha
kısa ve yüzeysel bir söylemle şöyle de diyebiliriz: Devlet tarafından
öldürülmektedirler.
Devlet tarafından öldürülen bu bireylerin
ölülerine takılan ve ailelerini avutmaya çalışan bir sıfat vardır: şehit. Peki, burada daha önceki soruya
benzer bir soru da sormak gerekir mi? Gerekir. O soru şudur: ``İnançlı
olmayanlar için nedir pekâlâ şehitlik ?``
Bir de ``eğitim
zayiatı`` diye çöpe atılan
bireyler için kullanılan bir kavram vardır. Günümüzde askerdeki şüpheli
ölümlerin birçoğu bu terimle anılır. Hâlihazırda birçok asker ölümleriyle
ilgili dava bu terim çerçevesinde dönmektedir. Burada herhangi bir soru
sormuyorum. Zaten devam eden, tamamlanmış ve açılacak davalarda sorular
soruluyor, soruldu, sorulacak.
Mevcut kültürde, devleti bireyden üstün
gören görüş ve insanın savaşma içgüdüsü militarizmi yaşatacaktır kuşkusuz. Ama
bunu sistematikleştirmek ve bu yolda ilerlemek, sisteme kimyası uymayanları ya
buhranlara sokacaktır ya da sıkıntılarının dışa vurumu olarak düşmanlaştıracaktır.
İşte bu buhran sahibi ve kızgın çocukların
aileleri (sadece ``anaları`` deyip ajitasyonda yapılabilir) hiçbir zaman ana
akım medyada yer bulamadılar. Toplumdaki bu duyarlılık ``göstermelik`` niteliği
taşıdıkça da yer bulamayacak.
Önemli olan görünür kılınana duyulan
duyarlılık değil; görünür olmayanı, görünmesi istenmeyeni görünür kılmaktır.
Yoksa televizyon karşısında, nck nck nck çekip, ``yazık`` demeyi ilkel bir
dinozor türü olan-ki tüm dinozorlar ilkeldir-Bagaceratops`da yapar.
Bugün acısı olanlar sadece oğulları PKK
tarafından kaçırılan anneler ve aileleri değil. Birde oğullarının ruhları
devlet tarafından kaçırılan anneler ve aileleri var. Hı, o ruhlar zaten sizin
ve yarattığınız sistem için tehdit miydi ya da zayıf, etkisiz, değersiz miydi? O da sizin faşizan görüşünüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder