7 Haziran 2014 Cumartesi

BAGACERATOPS OLMAK YA DA OLMAMAK

   Son günlerde oğulları PKK tarafından kaçırılan annelerin üzüntüsünü ve eylemlerini yazılı, görsel ve sosyal medyadan okumuş, izlemiş ve duymuşsunuzdur. Ama oğulları zorunlu askerlik sırasında öldürülen (intihara sürüklemek de öldürmek eylemine dâhildir) annelerin acısını pek azınız duymuştur. Duyanlarınızda sosyal medyadan duymuştur. Çünkü ``klasik yerleşik medya`` bu tarz haberleri gündemine pek almaz. Alsa da okuyanlar pek duyarlı olmaz. Bu kültür dayatımının doğal bir sonucudur. Mevcut kültürde askerlik kışlaları; peygamber ocağı olarak görülmektedir. İşte ilk sorunda burada başlıyor ve şu soruyu sormak gerekiyor: ``İnançlı olmayanlar için nedir pekâlâ kışlalar ?``
   Bir kavramın içini herkes farklı şekilde doldurabilir. O kavramın iç doygunluğu çoğunluk tarafından aynı şekil ve yöntemlerle doldurulmuşta olabilir. Bu, o çoğunluk içinde olmayan azınlığı yok saymak hakkı vermez.
   Günümüzde zorunlu askerliğin, kadına şiddetten sosyal birçok probleme zemin hazırladığı bilinmektedir. Varoluşu bu problemlerin oluşmasına yatkın olmayan ve kışla dışı hayatta da-yani esas yaşamda-sosyal, etnik, cinsi vb. sebepten ötürü ayrımcılık gören bireyler daha kapalı ve baskıcı bir ortamda stres dayanabilme eşikleri zorlanarak intihara sürüklenmekte veyahut daha pratik bir yöntem olan silahla öldürülmektedir. Daha kısa ve yüzeysel bir söylemle şöyle de diyebiliriz: Devlet tarafından öldürülmektedirler.
   Devlet tarafından öldürülen bu bireylerin ölülerine takılan ve ailelerini avutmaya çalışan bir sıfat vardır: şehit. Peki, burada daha önceki soruya benzer bir soru da sormak gerekir mi? Gerekir. O soru şudur: ``İnançlı olmayanlar için nedir pekâlâ şehitlik ?``
   Bir de ``eğitim zayiatı`` diye çöpe atılan bireyler için kullanılan bir kavram vardır. Günümüzde askerdeki şüpheli ölümlerin birçoğu bu terimle anılır. Hâlihazırda birçok asker ölümleriyle ilgili dava bu terim çerçevesinde dönmektedir. Burada herhangi bir soru sormuyorum. Zaten devam eden, tamamlanmış ve açılacak davalarda sorular soruluyor, soruldu, sorulacak.
   Mevcut kültürde, devleti bireyden üstün gören görüş ve insanın savaşma içgüdüsü militarizmi yaşatacaktır kuşkusuz. Ama bunu sistematikleştirmek ve bu yolda ilerlemek, sisteme kimyası uymayanları ya buhranlara sokacaktır ya da sıkıntılarının dışa vurumu olarak düşmanlaştıracaktır.
   İşte bu buhran sahibi ve kızgın çocukların aileleri (sadece ``anaları`` deyip ajitasyonda yapılabilir) hiçbir zaman ana akım medyada yer bulamadılar. Toplumdaki bu duyarlılık ``göstermelik`` niteliği taşıdıkça da yer bulamayacak.  
   Önemli olan görünür kılınana duyulan duyarlılık değil; görünür olmayanı, görünmesi istenmeyeni görünür kılmaktır. Yoksa televizyon karşısında, nck nck nck çekip, ``yazık`` demeyi ilkel bir dinozor türü olan-ki tüm dinozorlar ilkeldir-Bagaceratops`da yapar.

   Bugün acısı olanlar sadece oğulları PKK tarafından kaçırılan anneler ve aileleri değil. Birde oğullarının ruhları devlet tarafından kaçırılan anneler ve aileleri var. Hı, o ruhlar zaten sizin ve yarattığınız sistem için tehdit miydi ya da zayıf, etkisiz, değersiz miydi?  O da sizin faşizan görüşünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder