3 Haziran 2014 Salı

GÜZELLİKLERLE AYNI DURAKTA İNİLEMEZ


   Fevzi, minibüse bindiğinde kolundaki dijital saat 08.43’ü gösteriyordu. Minibüste sadece şoför ve Fevzi’nin geniş zamanlarda denyo diye tabirlendirebileceği o an ise; her gün aynı minibüse binmesinden dolayı şoförle samimiyet kurmuş ve şoför yanındaki koltuğu kapmış şoförün yalaka arkadaşı diye adlandırdığı bir kişi oturuyordu.
   Fevzi montunun sağ iç cebinden cüzdanını çıkardı ve gideceği yol miktarı olan 1TL’yi cüzdanın derinliklerinde buldu. Bulduğu bu 1TL’yi şoföre “şöyle alın” diyerek uzattı. Sonrada gözüne daha önceden kestirdiği en arka koltuk bütünlüğünün koridor arkası diye adlandırabilinecek yere doğru oturmaya gitti ve oturdu. Ama oturma işlemi gerçekleşmeden önce beyninden ışık hızıyla o kadar yoğun düşünceler geçti ki bu düşüncelerin etkisi oturduktan sonrada kendini gösterdi. Fevzi’nin aklından geçen düşünceler “neden şoföre para uzatırken daha önce başkalarının da hatta tiksindiği kişilerin bile  para ve veya başka bir cismi karşı tarafa uzatılırken söylenen, aslı “şööle alın” olan “şöyle alın” kelime gurubunu kullandığıydı.”.  Ama bu düşüncesini bir anda sildi ve düşünmemezliğin verdiği rahatlığa ulaştı. Belki düşünmemezliğin verdiği rahatlık bir acıya dönüşebilirdi daha sonraları. İşte! İçi rahat olabilirdi artık çünkü hâlâ bir şeyler düşünüyordu. Evet. O bunları düşünürken minibüste hareket ediyordu ve minibüse her durakta Fevzi’nin küfür edebilmesini sağlayabilecek (içinden) 2-3 kişi biniyordu. Zaten küfrünüde ediyordu (içinden).
   Fevzi durakları sayardı (1,2…). Şu anda ise 6. duraktaydı minibüs ve birden Fevzi’nin ruhu kabardı. Aslında ruh nasıl kabarır bilmezdi Fevzi ama o an öyle hissetti ve ruhundaki durum ona kabarık geldi. Bunun nedeni ise; düz sarı saçlı, mavi gözlü, mavi dar kotlu (seksapellik yüklü), uzun siyah çizmeli, dar gömlekli (seksapellik yüklü) diye dış görünüm tarifine sahip olan bir kızın minibüse binmesiydi. Fevzi “bu kıza asla kadın sıfatını yakıştıramam herhalde “diye düşündü. Çünkü çok masumdu, özellikle bakışları bu masumluğun kefilliğini yapıyordu. Ama sonra seksüel ani bir düşünceyle, beynine kızın sevişme görüntüsünü (tabi ki kendisiyle) bir FULL HD LED TV netliğinde getirdi. İşte! Beyninin de bir mikser görevi üstlenip katkı sağlamasıyla kıza ,”kadın” sıfatını yapıştırabiliyordu. Aslında bir masumun sevişmesi onu diğer şeylerin sevişmesinden daha üstün  daha seksi ve en önemlisi daha acı kılıyordu. Zaten en önemlisi de buydu daha acı; daha seksi, en acı; en seksi.
   Kız, Fevzi’nin bir ön koltuk sırasından tam çaprazına oturdu. Gideceği yol miktarı olan 1TL’yi gideceği yer ismiyle beraber önde oturan yolculara devretti. Para arkadan öne doğru  koltuk arkasındaki tutmak için yapılmış olan demirlerin üstünden başka bir ele geçiyordu. Paranın bu yolculuğu Şoför ’ün eline geçince son bulacak ve herkes o andan itibaren sorumsuz kalacaktı. Yalnız bu sorumsuzluk ne bir mutluluk ne bir üzüntü getirecek, herkes sorumsuzluk içinde “duygu sorumsuzu” da olacaktı. Bu ortamda tek sorumlu olabilirdi o da; koltuk arkasındaki tutmak için yapılmış olan demirlerdi. Çünkü onlar buna hep alışıktı. Üstlerinden her gün onlarca bozuk veya sağlam para geçer ve hiçbir zaman o paralara sahip olamazlar, ”olsun” deyip paraların arkasından el sallamaya kalkarlar ama sallayamazlardı. Peki, bu onları sorumlumu yapıyordu? Hayır. Onları sorumlu yapan el sallamayı düşünmüş olmalarıydı. Aslında bu da onları sorumlu yapmıyordu. Bu, onları başka bir şey yapıyor ama dünya üzerinde bunu açıklayabilecek bir kelime olmadığından ve bu varolmayan kelimeye en yakın kelimede “sorumluluk” olduğundan sorumlu damgası üzerlerine yapışıyordu. Onlar bundan memnun olsa da olmasa da yapışıyordu.
   Bu sırada Fevzi’nin düşleri de devam ediyordu;
   Artık düşte kızla sevilişmiş, aradan saatler geçmiş, yatakta birbirlerine sarılmışlar, kız elini Fevzi’nin göğsüne koymuş masumca uyuyordur. Sonra kız uyanır. Zaten heyecandan  uyuyamayan Fevzi’nin kızarmış gözleriyle uyku sersemliğini atar ona sarılı bir biçimde. Ama hiç konuşmazlar. Sadece ruhlarını gözleriyle konuşturur ikisi de. İşte bu! Konuşmamak. En iyisi de bu değil midir? Ruhları öldüren kelimeler kurup beyinde, ağız yoluyla dışarı atmak her zaman derine inmeye olanak sağlattırmamak. Suçlu değil midir konuşmak yeri geldiğinde?
   Ve minibüs tümsekten geçince arka tarafta oturanlar, tümsekten geçmenin şiddetinden nasibini daha fazla alarak dağılırlar. Arka tarafta oturanlardan biride Fevzi olduğu için hayalimsi düşüncesi de onunla birlikte dağılır.”MERHABA GERÇEK DÜNYA, MERHABA
YALAN –DOLAN-BOŞALAN-FALAN”.
   Fevzi, kızın beyninde görüntüler şeklinde oluşması için, gözlerinin yardımıyla tekrar kıza bakar. Gözlerde mağrur bir köle edasıyla kıza doğru çevrilir ve beyine yıldırım telgraf çekerek görüntüyü oluştururlar. Ama Fevzi kızın suratını tam göremez. Oysaki kız minibüse binerken ne de güzel görmüştü, o güzel suratı. Bu yüzden böyle güzel bir surat gördüğü için tekrar görmek ister. Sanki suratını hiç görmese kızın merak etmeyecektir. HAYIR, merak edecektir. Sadece saç gözükse, surat merak edilmeyecek midir?...


…Fevzi’nin gıcık olduğu yanındaki şişko adam da minibüsten iner. Fevzi, bu şişkonun inmesinden hoşnut kalır çünkü o şişko Fevzi’nin yanında otururken çok rahatsızlık vermiş koca kıçını toplayamama beceriksizliğini göstermiş ve Fevzi’nin uzun ceketinin bir bölümünü de kıçıyla kapsamıştır. Bütün bunlarda Fevzi’yi rahatsız edecek bir durum oluşturmuştur. Fevzi’ye ne kadarda uzak durumlardır; şişkoluk ve kiloyla alakalı durumlar. Sadece sokakta kilolu kişilerle karşılaşmış, ara sırada haber bültenlerinde kilo sorunuyla alakalı haberlere rastlamıştır. Bir an kendisinin de kilolu olduğunu düşünür; of ne kadarda zordur. Bir yandan dünyayı taşımak tek başına zorken artı bir de koca bir kıçı taşımak.
   Fevzi’yi minibüsün durduğu her durakta bir korku kaplamaktadır. Aslında tam bir korkuda değildir hissettiği. Endişedir belki, ``kız ya bu durakta inerse” endişesidir. Pekala, aynı durakta inerlerse ne olacaktır bir şey mi olacaktır? Belki kızın bir an önce inmesi daha iyi olacaktır. Çünkü aynı durakta inerlerse Fevzi; kıza daha yakın olacağını ve daha yakın olupta bir şey olmamasının, uzak olupta bir şey olmamasından daha acı olacağını düşünür. Düşünmez aslında bilir. Ama yine de kafasında hayalimsi senaryolar döner.
   Fevzi, kızla aynı durakta indiğini hayal eder: Minibüsten ilk önce Fevzi iner, kızda arkasından. Fevzi, kıza hiç bakmamaya çalışırken birden arkadan bir el uzanır ve elini tutar. Fevzi’nin elini tutan el kıza aittir….Fevzi kurduğu bu hayali bozar. Gerekçesi ise çok basit ve saçma olmasıdır….Ama Fevzi hayaline bunu da ekler. Kıza döner ve ”Şey.(nefesi boşalır içine doğru). Biraz önce ne düşündüm biliyor musun?” der. Kıza kurduğu ilk cümlesi bu olur. Nasılsa hayaldedir, bu yüzden her şey bir film sahnesi gibi ilerleyebilir. Hayal Dünyası’nın tanıdığı haklardan biride budur; her şey filmlerdeki gibi ilerleyebilir, mekânlar filmlerdeki gibi şekillenebilir. Normalde kurulmayacak, yüksek ve felsefi laflar edilebilir. (bkz. Mekânı Cihangir olan filmler). Aslında hayallerde filmlerin bir yansıması değil midir? Filmler izlenir ve imrenilir (Cengiz İmren’e ne oldu bu arada acaba?). Yaşananlar ne kadar da güzel gelir, ağlamalar bile güzeldir filmlerde; salya ve sümük olmaz (son dönemlerde Med-Cezir dizisindeki güzel oyuncu Serenay Sarıkaya’nın ağlarken akıttığı sümüğünü saymasak). Oysa normalde öyle midir? Hayır! Salya ve sümük kendilerince ağlamanın en güzel baharatı olurlar ama ağlayanın görüşüyle salya ve sümük ikilisinin görüşleri uyuşmaz. Ağlayan kendisinin filmlerdeki gibi ağlamadığını görünce ağlama biter ve kendinden tiksinme durumu başlar. Kendisini yeterli görmez ağlama konusunda ve olmayan kameralardan utanır, güzel oyunculuk sergilemediği için. Aslında olmayan kameralarda kendisidir. Yani kısaca kişi kendini çeker ama oynayacağı konuların senaryosunu başkaları yazar. Senaryoya uymazsa da kendini ağlayacak şekilde çekerken bulur.

 
   Fevzi’nin yanına yani şişko adam gittikten sonra boş kalan yere mavi kumaş pantolonlu, beyaz gömlekli, kırmızı yelekli, 60’lı yaşlarda bir adam oturur. Adam siyah, sitili hâkim çantasına benzeyen çantasını kucağına alır. ”Şunlara bak, adam soymaya yer arıyorlar” der adam Fevzi’yi ve kendi solunda oturan hafif bıyıklı adamı kapsayarak.  ”İki adımlık yola gidicez aldıkları paraya bak. Çakallar.” diye devam ettirir konuşmasını.
   ``Hayır bide ne bilet ne fiş veriyorlar, bunlar vergi vermiyor mu yahu?``
Yandaki bıyıklı adam atılır: ``E naapacan böyle bunlar.``
   ``Ama olur mu yahu. Hadi parasını geçtim; bileti yok, fişi yok, denetleyeni yok, yasası yok. Yasası yok olduğu içinde şikâyet edeceğimiz yer yok.``
   ``Şikayet edecek yer olsa ne olacak, ilgilenecekler mi? Bak amca ben polis memuru emeklisiyim bi keresinde araçları denetimden geçirirken baktım 2-3 Halk Otobüsünde bilet yok not ettim plakalarını gittim karakoluma şikayet etmeye, söyledim böyle böyle diye. Ben anlattıktan sonra sordular ”bi şey var mı başka“ diye. Yok dedim ben de. ”Bunların hepsiyle ilgilenirsek işimizi yapamayız “dedi genel amir, sırtını çevirdi gitti. Sonra ben nasıl utandım nasıl. Allah’tan 2 ay sonra başka karakola bağlandım da enayi damgası taşımaktan kurtuldum. Yoksa duramazdım orada ben.``
   ``E haklısın evladım, ilgilenen yok tabi. Bak ülkeyi ne hale getirdiler. Görüyoz hep. Ama bu bizim insanlarımızın özelliği de böyle biraz. Umursamazız biz umursamaz. Bi************


   Kız artık ineceği durağa gelmiştir. ``Müsait bi yerde`` der, ayağa kalkar. Şoför minibüsünü durağa yanaştırır. Kız hızlı bir biçimde minibüsü terk eder. Aslında kızın yaptığı minibüsten inmektir ama bu eylem Fevzi’ye terk etmek gibi gelir. Bu sırada Fevzi’nin yaptığı tek eylem ise mal mal bakmaktır.


   Akşam olmuştur. Fevzi eve girer, yanında boktan dünyaya karşı boktan düşünceleriyle ve BİM `den aldığı iki buçukluk Le`Cola`yla beraber. Elindeki poşeti mutfak tezgâhının üstüne bırakır. Ardından hiç bir şey yapmadan salonda duran kırmızı ve siyah renklerinin hakim olduğu oturma takımının en küçük üyesi olan tekli televizyon koltuğuna oturur ama bunu yaparken tek başına değildir. Boktan dünyaya karşı boktan düşünceleri de onunla beraber oturur ve beraber düşünürler. Ama kim bilir ne düşünürler.
   Bir müddet sonra düşünmekten sıkılır Fevzi ve gün içindeki yenilmişliğini (en azından Fevzi, o an için öyle hissetmektedir) gidermeye çalışır. Yani direkt yok etmeye değil de gidermeye çalışır. Belki direkt yok etse yaşamasına gerek kalmayacaktır. Ama yaşayamayacak kadar cesaretsizdir Fevzi. Hemen salondaki çalışma masasının üstündeki bilgisayarının başına geçer. Önce yerdeki beyaz uzatma kablosunun fişini duvardaki prize takar, sonra bilgisayarın kasasındaki yuvarlak mavi HP logolu açma düğmesine basar. Microsoft Windows XP yazısının altındaki uzuncana ovalleşmiş dikdörtgensel boşluktan mavi parçalar sağa doğru ilerler. ”Acaba güney yarım kürede Windows başlatılırken sola doğru mu ilerlemektedir bu küçük dijital spermcikler” diye düşünür Fevzi, biraz da dalga geçercesine. Fevzi bunları düşünürken masaüstü açılır bilgisayarda. Masaüstündeki mavi “Uzay Girdabı” bir aydınlık oluşturur Fevzi’nin suratında tabi ki Fevzi’nin istediği suratında bir aydınlık oluşturmak değildir, bunun için açmamıştır bilgisayarı. İçindeki yenilmişliği aşmak ve ruhunda bir aydınlık oluşturmak için açmıştır.
   İlk önce e-maillerine bakar Fevzi, işine yarar bir şeyle karşılaşacağından değil ya bakar yine de.
   2 tane yeni maili vardır. Bunlardan biri eski bir arkadaşından gönderilmiş komik bir karikatürle süslenmiş espirili bir yazı, diğeri de Koton’dan  % bilmem kaç indirimli yazılarıyla desteklenmiş, reklam yani avantajlı olduğunuzu zannederken sikme mailidir. İki maillede baktıktan sonra siler Fevzi. Ardından bilgisayarı açma amacını fiilen uygulamaya geçer.
   Bilgisayarım - Yerel Disk (C:) - Program Files - Xerox – nwwia – Fevzi1 yolunu bilgisayarda iç içe geçmiş klasörlerle izleyerek daha önce internette pornografik sitelerden kopyalayıp-yapıştırdığı fotoğraflar ve indirdiği videolarla dolu yere gelmiştir artık Fevzi. Bilgisayarını açmasındaki amaçta budur zaten.
   168 klasörlü pornografik diyarda, 45 klasör arasında gezinti yaptıktan sonra nihayete aslen İsveçli olan Amerikalı porno oyuncusu Puma Swede`in klasöründe ulaşır. Puma Swede, Fevzi`nin uzun yıllardır takip ettiği porno oyuncularının başını çekmektedir. Asıl adı Johanna Jussinniemi olan bu oyuncu Fevzi`nin adeta liste başıdır. Fevzi`nin liste başı olmaksa öyle her oyuncunun harcı değildir. En azından Fevzi beğenisinin yüksek olduğunu düşünür.


… Her zamanki yenilmişliğini bastırma yöntemini denemiştir Fevzi. Elindeki gazete kâğıdını katlayarak mutfaktaki çöpe atar ama attığı sadece gazete kağıdı değildir.
   Sabah olmuştur. Havanın güneşli olduğu bellidir Fevzi’nin yattığı yerden. Pencerenin kornişe asılı beyaz güneşlikleri güneş ışığın etkisinden dolayı hafif turuncu gözükmektedir.
   Fevzi’nin karnında bir ağrı vardır. Rahatsızlık verici ve uyuşturucu bir ağrı. Rahatsızlık verdiği için mi uyuşturur; yoksa uyuşturduğu için mi rahatsızlık verir orası bilinmez.Hemen tuvalete gider Fevzi, klozete oturur. Kalın bağırsağında yer alan çekum, kolon ve rektum işlevini gerçekleştirir. Artık karnının ağrısı geçmiştir. Kıçını siler, nemli donunu çeker eşofmanlarını çekmez ve o şekilde klozetin karşısındaki duvara monteli kalorifere uyuşmuş ayaklarıyla birkaç adım atar sonra nemli donunu kalorifere yaslar; böylelikle donunu kurutmuş olacaktır.


   Saat 9.43, Fevzi kardeşi Nermin’e uğramak için giyinmeye başlamıştır. Dolaptan aldığı siyah gömleği ve gri pantolonu dolabın yanındaki sandalyeye bırakır. Pencereye doğru yönelir. Dışarıdaki insanlara ve binalara bakıp onları şu an görmesinin nedenini sorgular. Nerelerden geçip neler yaşayıpta şu an bu pencereden dışarı bakıp burada bulunmaktadır. Başka şeyler yaşayıp başka yerlerden geçseydi şu an nerede olacaktım acaba diye olamayacağı o yeri, göremeyeceği için kendini bir tuhaf hisseder, hüzünlenir. Ama şu an orada olsaydı da yine de şuan bulunduğu yeri, şu an düşündüğü şekilde düşünecek, bu seferde şu an bulunduğu yere hüzünlü bir merak duyup düşüneceğini, bilmektedir. Bu şekilde düşünürken dışarıda, sokakta tek kale maç yapan çocuklardan, Brezilya Milli Takımı`nın eski golcü futbolcusu Ronaldo’nun 9 numaralı sarı Brezilya Milli Takımı formasını giyeni kale işlevi gören Huzur Apartmanı’nın özel otoparkının sürgülerinin 90’ına kendi tabiriyle “takar”.


   Fevzi dışarı çıkar. Apartmanın önünde yukarıya doğru havaya bakar. Havada ona “Bak bu günlük affediyorum ama mevsimim itibariyle ben de sertleşeceğim ben de acımayacağım o yüzden ileriki günlerde dışarıya daha kalın bir montla çıkmalısın” der. Fevzi yoluna devam eder.


   AKBİL’ini basar-daha doğrusu okutur ama basmak tabiri AKBİL’le özleşmiştir artık. Yapabileceği bir şey yoktur- otobüse biner Fevzi. Şoförün arka hizasındaki koltuk sürüsünden yani otobüsün sol hizasından 2. sıradan cam kenarına geçer, diğer bir deyişle eskiden gazi ve erlerin oturmasının uygun görüldüğü yazıların, metalik bir düzlemde, yazın biçiminde belirtildiği ön iki koltuğun arkasına oturmuştur, ama o yazılar yoktur artık yada Fevzi, o otobüslere binmiyordur, daha doğrusu denk gelmiyordur.
   Otobüs hareket eder. Aslında otobüs kendi inisiyatifiyle hareket etmez. Otobüsü, her zamanki gibi çirkin mavi gömlekli ve gömleğinden daha da çirkin bir şoför harekete geçirir.        
   Fevzi’nin yanına kimse oturmamıştır. Otobüsteki tek gazi Fevzi’dir o an. Arkasındaki iki genç kız, genç kız muhabbeti yapmaktadır. Otobüs yeni duraklarda durmak için yol almaktadır.




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder