11 Haziran 2014 Çarşamba

PEK DE ÂLÂ DEĞİL TOPLUM


   Âlâ Dergisi`ni bilir misiniz? Daha çok muhafazakâr ve tesettürlü kadınlar tarafından takip edilen bir yaşam ve İslami moda dergisidir.
   Âlâ dergisi geçtiğimiz günlerde bir kadınlar matinesi ve tesettürlü kapak kızı yarışması (daha sonradan öğrendim; kapak kızı yarışması yalan habermiş.Kendini muhafazakâr olarak tanımlayanlar tarafından üşenmeden ve dergiyi zan altında bırakacak şekilde hazırlanıp servis edilmiş.Ne akla hizmet bilmiyorum.) düzenleme kararı almıştı. Gecede ünlü şarkıcı Burcu Güneş ve dansöz Asena da sahneye çıkacaktı. Derginin hitap ettiği kitle için istediği organizasyonu düzenleme hakkı vardı hem de kitlesi için çok daha rahat hissedebileceği bir ortam oluşturmuş olacaktı. Ama hiçte öyle olmayacağı birkaç gün sonra belli oldu. Hem toplumdaki muhafazakârlık adı altında yapılan terbiyesizlikler hem de eleştiri adı altında yapılan kirli söylemler kadınların eğlencesinin içine en hafif tabiriyle sıçtı.





Yalan Yarışmanın Yalan Afişi




   Sosyal medyada kendilerini türban muhafızı zanneden kişiler, çeşitli küfürlerle Âlâ Dergisi`nin terbiyesizlik yaptığını iddia etti. Organizasyonun iptal edilmesi için organizasyonlar yaptılar, hashtaglar(#) açtılar. Dünyalarındaki tek problem bu olmuştu. İlahiyatçı sıfatlı çeşitli kişiler ise sosyal medyadakilerden aşağı kalmayıp ayetlerle kendi görüşlerini destekledi. Örneğin İhsan Eliaçık ve Zekeriya Beyaz; ``Başınızda taşıdığımız bez parçası değil Nur Sûresi 31. âyeti’dir.`` ``Başörtüsünü, tesettürü dini bir olgu olmaktan soyutlayıp modanın paspası haline getiren dergi.`` ``Yamalı kıyafetler giyen bir peygamberin ümmeti siz olamazsınız” gibisinden açıklamalar yaptı. Ama bu, arkasına ilahiyatçılarda alan ``duyarlı`` kalabalık, türban takanlarında estetik değerleri olabileceğini, eğlenmeye hakkı olduğunu kısacası isteyenin istediğini yapabileceğini ya bilmiyorlarlardı, ya eğlenenleri kıskanıyorlardı.
   En sonunda da Âlâ Dergisi tüm bu baskılara ve tehditlere dayanamadı. İlk önce internet sitesinden parti ve yarışma ilanı kaldırıldı. Sonrada dergi yönetimi yarışmayı ve tesettür partisini iptal etti.
   21. yüzyılda, Türk toplumu kutuplaşma fırsatlarını hiç kaçırmadan, savaşma içgüdüsünü seri bir şekilde aktifleştirerek en önemli sosyolojik karakteristiklerinden birini oluşturmuştur. Toplum, düşmanlara o kadar alışmıştır ki düşmansız yapamaz olmuştur. Son Âlâ Dergisi olayıda bu karakterin sonuçlarından biridir. Eskiden beri yapılan ve hâlâ da devam eden türbanlı-açık savaşı artık daha da dallanıp budaklanmıştır. Artık aynı doğrultudaki kavramlar bile kendi içinde savaşa girişmiştir. Bu olayda savaşın tarafları ise; zevkli muhafazakârlar ve muhafazakârın da muhafazakârları olarak adlandırılabilir. Aslında adlandırmaya da gerek yok zaten savaşa girenler kendilerini belli kavramların içine hapsedenlerdir. Yani onlar kendilerini partizanca adlandıracaktır.
   Esas problem sıfatların verdiği ağırlık ve dayattığı sorumluluklardır. Sıfatlar ve sorumluluklar öz benliğin önüne geçerse onların kölesi olunur.
   Muhafazakârlık tek tiplilik doğrultusuna yakın olsa da hiçbir benlik bir diğerine benzemez. Bütün bireyler benlikleri bakımından azınlıktır. Sonuç olarak tek bir doğrudan bahsedilemez. Aynı doğrultuda ilerleyenler bile kendi içinde farklı doğrultular ve değerler taşıyabilir. Başkalarının taşıdığı doğrular ve değerler tabi ki de hoşa gitmeyebilir. O doğrular ve değerler sert üsluplarla da eleştirilip, memnuniyetsizlik karşı tarafa hissettirilebilir. Ama bu varoluşu engelleme ve yok etme noktasına gelirse çatışmalar çıkar.
   Zaten kadın hakları bakımından-ki cinsiyetçi ayrımcılıkta taşıyan bir söylemdir bu. Pozitif ayrımcılık yapmayıp insan hakları denilmeli-sorunlu olan bir ülkede insanlar birbirlerini daha da bunaltmayıp rahat bırakmalıdır. Çünkü baskıcı ortamlarda baskı kaynağı bireyler olunca bu çok çabuk kültürleşir. Kültürde zaman içinde dinsel bir algıya dönüşür. Eğer kültürün bize bozuk gelen ve dayatılan taraflarını eleştirirsek bu kutsanmış algıya küfür ettiğimiz varsayılır, ``kültür muhafızları (bakın yine ``muhafaza`` köklü)   tarafından.
   Önemli olan ``Gelenekselci Kültür``den ziyade bizim kendi ``Kişisel Kültür``ümüzdür. Çünkü gelenekselci kültürün tüm ögeleri bizim ruhumuza uymayabilir. Zaten kültür üst üste birikmeyle şekillenir tıpkı gelenekselci kültüründe geçmişteki kişilerin ruhlarıyla şekillendiği gibi. Tüm ruhlarda ayrı bir evren olduğu için tek bir doğru olmadığı gibi tek bir kültür biçiminden de bahsedilemez.

   Âlâ Dergisi`nin başına gelen bu olay ne ilk (bkz. NOKTA) ne de son (bütün yayınlar ve bireyler potansiyel sahibi) hizaya sokma olayı olacaktır. Çünkü kimsenin hizası eşit değildir. Hâlâ başkalarını kendi hizanıza getirmeye çalışıyorsanız o da sizin faşistliğiniz. 

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder